28 ŞUBAT’A DOĞRU


     Türkiye’nin yakın tarihinde vuku bulan ve çok tartışılan ’28 Şubat Sürecini’ ve öncesinde yaşanan olayların perde arkasını konu edineceğiz. Önce şunu belirtmekte fayda var: 28 Şubat, İrticai faaliyetlerde bulunanlara karşı meydana gelmiştir. İrtica, gerici eylemlere verilen addır. İrticayı bütünüyle destekleyen ve laiklik ile cumhuriyeti ortadan kaldırmak isteyen gericilerin eylemleri, bu dönemde patlak vermiş, cumhuriyet karıştı eylemler ülke geneline yayılmıştır.

    Laiklik karşıtı tarikatlar, cemaatler ve cihatçı gruplar, bu irticai faaliyetlere doğrudan destek vermiştir. Şimdi ise bu olaylara değineceğiz. 6 Ekim 1996 tarihinde Aczmendiler denilen bir grup, ‘şeriat isteriz’ şeklinde sloganlar atıp, Ankara Kocatepe Camii’nde ‘şeriat’ yanlısı bir eylem gerçekleştirdi. Kayseri’nin Refah Partili Belediye Başkanı Şükrü Karatepe, Atatürk’ün vefat yıldönümünde (10 Kasım 1996) “Refah Partili olarak yeryüzünde tek başıma da kalsam, bu zulüm düzeni değişmelidir. İnsanları köle gibi gören, çağdışı bu düzen mutlaka değişmelidir. Ey Müslümanlar sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, nefreti ve bu inancı eksik etmeyin. Bu bizim boynumuzun borcudur.” demiştir[1]. 

     Karatepe, mevcut düzene karşı bu konuşmasında dolayı 1 sene hapis cezası ve 420.000 türk lirası para cezası almıştır. Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, 11 Ocak 1997 günü, Başbakanlık Konutunda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği verdi. Erbakan’ın bu eylemine karşılık TSK, dönemin Başbakanı Erbakan ve yardımcısı Tansu Çiller’i sert bir şekilde eleştirmiştir. 30 Ocak 1997’de Sincan Belediyesi “Kudüs gecesi” düzenledi. Belediye başkanı Bekir Yıldız, İran büyükelçisinin misafir olduğu gecede sahneye konulan cihat oyunu basında tepki oluşturdu [2]. Devletin belediyesinde ‘cihat’ çığırtkanlığı yapıldı.

      5 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Erbakan’a uyarı mektubu gönderdi. Bu süreçte Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya İrtica, PKK’dan daha tehlikeli’ dedi. [3] Bu süreçte bardağı taşıran son olay ise 23 Şubat 1997’de Fatih Camii’nde öğlen namazının ardından bir grup ellerindeki yeşil bayraklarla “şeriat isteriz”, “yaşasın Hizbullah” sloganlarıyla yürüdü. İslamcı gazeteci Yaşar Kaplan, gerektiğinde İslam uğruna şehit olacaklarına dair bir açıklama yapması oldu[4]. 

     Bu olayları takiben 28 Şubat 1997 tarihinde MGK toplandı. 9 saatlik bir toplantıdan sonra bir bildiri yayınlanmıştır. Bildiride şunlar yer almıştır: laiklik için yasaların uygulanması istendi, tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB’e devredilmeli, Kuran kursları denetlenmeli, Tevhid-i Tedrisat uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı, kıyafet kanununa riayet edilmeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalıdır. 4 Mart’ta dönemin Türkiye Başbakanı Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve daha sonra da imzalamadı. 

     Haziran’da Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.10 Haziran’da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı’na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.18 Haziran’da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. Erbakan, istifa etmesinin nedenini Başbakanlığın Tansu Çiller’e devredilmesi olarak belirtmiştir; fakat dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, başbakanlık koltuğunu DYP’li Çiller’e değil, ANAP Genel Başkanı Musut Yılmaz'a bırakmıştır. Yeni başbakan Mesut Yılmaz’a hükümeti kurma görevi verilmiştiri. 

      30 Haziran’da hükümeti kurma görevi verilen Mesut Yılmaz, DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit ve DTP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’la birlikte ANASOL-D Hükûmeti’ni kurmuştur. Yakın tarihimizin post-modern darbesi olarak bilinmekle birlikte; RP-DYP hükümeti yerine ANASOL-D (ANAP- DSP-DTP) hükümeti gelmiştir. Bu süreçte TSK, 4 Şubat tarihinde 20 tank ve 15 zırhlı aracı Sincan’dan yürütmüştür.

      İrticaya karşı oluşan '28 Şubat Süreci’ hakkında dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu ise şöyle bir açıklama yapmıştır: "28 Şubat kararları TSK’nın değil, MGK’nın kararlarıdır. Kararlar Anayasamızın üçüncü maddesinde ifadesini bulan değerleri aşındırmaya çalışan irticai faaliyetlere karşı alınmıştır. Bunlara karşı Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak için alınması gereken tedbirleri kapsar. Amacı, irticai faaliyetleri yok etmek veya asgariye indirmektir. Dolayısıyla irticai faaliyetler olduğu sürece 28 Şubat devam edecektir. İrtica bin yıl sürerse 28 Şubat da bin yıl sürecektir.”

DİPNOTLAR

[1] 1997-10-10, Hürriyet
[2]. 1997-02-14, Milliyet
[3] 1997/08/12, Milliyet
[4] 24.02.1997, Milliyet

Yorumlar

Popüler Yayınlar