NEDEN AVRUPA
Z kuşağı olarak tabir edilen neslin büyük bir çoğunluğu Avrupa'da -özellikle Fransa, Almanya, İngiltere, Baltık Ülkeleri- yaşamak istiyor. Bu istek, birçok gencin hayallerinin en yüksek noktasındadır. Pekâlâ, neden gençler Avrupa'ya gitmek istiyor, biraz tartışalım. İlk nedeni ekonomik meselelerdir. (işsizlik, ülkedeki pahalılık, aldığınız paranın karşılığı olmaması vb.). Zor şartlar altında yaşamak istemeyen gençlerimiz, "refah" içinde yaşayacaklarını umut ederek Avrupa hayali kurmalarıdır. Hali hazırda açıkça görülen ekonomik sorunlar, döviz kurundaki yansımalar, işsizlik sorunları ise gençlerimizi buna itmektedir. Brüt 1584 € (rakamlar değişebilir) alan bir Alman, kilosu 8 € olan bir kilo etten bir aylık kazancı ile 198 kilo et alabilirken; aylık asgari ücret alan (2324 TL ) bir Türk, kilosu 50 TL olan etten 46.8 kilo alabilmektedir. Neredeyse 4 katı aşağı almaktadır. Şu ÖTV'den haberiniz vardır. Alınan arabanın 3 katı neredeyse vergi ödüyorsunuz. Yani 1 size, 3 devlete gidiyor. Burada önemli olan €-₺ bazında değil; aldığınız ücretin karşılığında ne ve ne kadar alabiliyorsunuzdur. İşte, buna da "alım gücü" diyorlar. Genç kuşak, çalıştığının karşılığını istiyor. Asgari ücretin düşüklüğü, alım gücüne yansımaktadır. Daha iyi bir yaşam, daha iyi bir düzen için gençlerimiz bu yüzden Avrupa'yı tercih ediyor. Diğer bir nedeni ise : eğitim. Eğitim - özellikle yükseköğretim- hayatın temel parçası oldu. Eğitim sisteminin sağladığı verimsizlik, yabancı ülkelerde ki eğitim imkanları da buna zorlamaktadır. Çin'in Şanghay Jiao Tong Üniversitesi'nde yapılan "Üniversitelerin Akademik Sıralaması (500) – Top 50" adlı araştırmasında dünyanın en iyi üniversitelerine yer verdi. İngiliz, Fransız, Amerikan, Alman menşeli üniversiteler listede dikkat çekmektedir. Yabancı bir ülkede üniversite okumak isteyenlerin ilk tercihi Amerikan, İngiliz üniversiteleridir. Listeye ülkemizden bu sene (2020) ise sadece bir üniversite girebildi (İstanbul Üniversitesi). Balkan ülkeleri bile en az 2 üniversite girdiği listeye; ülkemiz sadece 1 üniversite girebildi. Buna göre, yetiştirilen akademisyenler ve akademinin kalitesizliği gözümüze çarpıyor. Üniversite tezleri hariç makale yazmamış, araştırma yapmamış, hiçbir sempozyuma katılmamış akademisyen (!) kitlesi üniversitesilerde hala mevcut. Evvelâ bunlardan kurtulmamız gerekli. Üniversitelere, akademilere yatırımlar artırılmalı, iyi akademisyen yetiştirilmelidir. Eğitime destek verilmeli, öğretim ise verimli olmalıdır.
Avrupa'yı tercih etmenin bir diğer nedeni Bilim ve Teknolojidir. Gençler teknoloji ve bilim ile doğrudan ilgilenmek, teknolojiyi takip etmek istiyor. Ülkemizde teknolojik aletlerin pahalılığı göze çarpıyor, gençlerimiz ise bu pahalılıktan şikayetçi olmakla birlikte, teknolojiye kolay ulaşmayı amaçlamaktadır. Türkiye'de 4.000 ₺ olan bir telefonu Fransa İngiltere gibi ülkelerde bunun 4'te 1'i ücrete alabiliyorsunuz. Üretimin yaygın olduğu, teknolojiye önem verilen, teknik ve sanayinin geliştiği ülkelerde yaşamak daha cazip geliyor. Özellikle teknolojinin ilerlemesinin, gelişmesinin ve saire konularda takipçilerinin çoğunu genç nesil oluşturmaktadır. Ucuz teknolojiye ulaşmak, gelişmiş ülkelerde daha kolaydır. Bilime, teknolojiye, sanayiiye, tekniğe önem veren ülkelere gençlerin iş imkanı ya da eğitim için gitmesi de bu kaynaklıdır. İşte, buna da 'beyin göçü' diyorlar. Yani imkanlara elverişli, iş imkanları, teknoloji ve bilimde ilerlemiş ülkelere yapılan göçlere denir. Dinamik ve genç akademisyen kitlesinin göç etmesi, ülkelerin ilerisi için sıkıntılıdır. Çünkü, ülkenin geleceği, böylece tehlike atılmış olur. Bu konuda en büyük örneği Nazi Almanyası'dır. Birçok bilim insanı, Atatürk'ün döneminde Türkiye'ye sığınmıştır. Böylece ülkedeki akademik araştırmalar hız kazanmıştı. Özetleyebiliriz ki, ekonomik sorunlar, eğitimdeki sıkıntılar, iş imkanları, genç neslin Avrupa'yı daha doğrusu gelişmiş ülke statüsündeki yerleri tercih etmesi dikkat çekici ve istatiksel olarak genç neslin çoğu Avrupa'yı arzulamaktadır. Ülkemizinin belirli şartları ise buna itmekle birlikte Türkiye'nin ileriki zamanlarında büyük bir sorun teşkil edecektir.
Buradaki amacımız ülkemizi kötü göstermek, kötülemek değil gerçekleri vurgulamaktır. Gerçekler karın ağrısı verse de gerçekliğini korur. Önemli olan bu gerçeklerle yüzleşmektir. İşsizlik oranın %15 seviyesine dayandığı, döviz kurlarının rekor kırdığı, halkın 2 sene önce domates kuyruklarına girdiğini, alınan ücretin düşüklüğü ve karşılığının olmaması, basın ve hüriyet baskıları, hayat pahalılığı, dışa bağımlılık ise işte bu gerçeklerdir. Halkın hele ki gençlerin mutsuz olduğu toplumumuzda bazı şeyler sorgulanmalıdır. O sorguyu yaptığımız gün, gelişmekte olan bir ülke durumunda değil gelişmiş bir ülke yolunda tam gaz ilerleyen bir ülke olacağız. Bunun çözümü ise "gerçeklere" çare bulmakta yatar. Bilimde, sanayide, eğitimde ve teknikte ilerlemeli; üretim yapmalı, dışa bağımlılık azaltılmalı; toplumsal meselelere çare bulunmalı, ekonomik sorunlar giderilmelidir.
Yorumlar
Yorum Gönder