NE YAPTIĞINI BİLMEYEN KURUM: DİYANET
Atatürk'ün talimatıyla 3 Mart 1924 yılında kurulan Diyanet, halka dini doğru ve gerçek bir şekilde anlatılması amacıyla kurulmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi, kuruluş kanunu olan 429 sayılı Kanun’da “İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek” şeklinde ifade edilmiştir. Atatürk ise şöyle ifade etmiştir; Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz…". Diyanet'in tabi amacı din işlerini uygulamaktır. Halifeliğin lağv edilmesinden sonra, bizlere, yani, milletimize bir din kurumu gerek vardı. Diyanet ise bu kurum olmuştur. Fakat, uygulama bakımdan verilenlerle bir değildir. Sözde halka dini öğretecek kurum, fetvalarında adeta utanç tablosu haline gelmiştir.
Diyanet'in resmi sitesinde bulunan Dini Kavramlar Sözlüğü'nde "İslâm hukukçularınca bulûğ(ergenlik) çağının alt sınırı, erkekler için 12, kızlar için 9 yaş olarak belirlenmiştir" ibaresi çok tepki çekmişti. Bu açıklama ergenlik çağının kendilerince olan yaşıdır. Trajik olanı ise, bunların "nikah" başlığı altında toplanmasıdır. Kızlar için 9 yaş, pedofiliye sevk demektir.
Bir diğer iğrençlik ise, "babanın öz kızının vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duyması, haram teşkil etmez" açıklamasıydı. Bunlar herhangi bir kurumun değil, devletin kurumundan, resmi sitelerden, sayfalardan yapılıyor. Amacından uzaklaşan diyanet, komik açıklamalarda bulunuyor. Örneğin, "telefon, sms ve faks yolu ile boşanılabilir." açıklaması buna en iyi örnektir. Diyanet, Feminizm için "Feminizm Ahlaksızlıktır" adlı bir başlık ile bir yazı yayınladı. Yazıda : "Feminizm, ahlaki ve sosyal bakımdan çok olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bir kere, feminizm hareketine "kapılan" kadın, genel olarak kayıtsız şartsız özgürlük düşüncesiyle aile için vazgeçilmez olan birçok kural ve değerleri hiçe saymaktadır." idarelerine yer alıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın aylık dergisinin 2015 yılı Şubat sayısında yer alan makalede, nişanlı çiftlerin "Elele dolaşmalarının dinen uygun olmadığı" savunulmuştu. Fetvada şunlar denmişti: ”Nişanlıların flört etmeleri, dost hayatı yaşamaları, dedikoduya mahal verecek şekilde baş başa kalmaları, öpüşmeleri, el ele tutuşmaları ve benzeri İslam ’ın onaylamadığı davranışlardan uzak durmaları gerekir." şeklinde bir yazı paylaşıldı. Yani yan yana gezmek, hele ki el tutmak yasakmış (!)
Diyanet'i gündeme getiren bir diğer olay, Ayasofya Camii'nin açılışındaki beddua olayıdır. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Fatih Sultan Mehmet üzerinden "vakfedenin şartı vazgeçilmezdir. Çiğneyen lânete uğrar" hutbesi ile ile gündeme oturdu. Açıkça beddua ettiği kişinin kim olduğu hususuna cevap vermek gerekirse, bir kesimin iddia ettiği, Atatürk'ün müzeyi çevirdiği meselesidir. Yani açıkça hedef: Atatürk'tür. Hâlbuki, Ayasofya, bakanlar kurulu kararıyla müze yapıldı. O kararda ki Atatürk imzası günümüzde dahi tartışılır. Hatta, Atatürk, 19 Kasım 1936 tarihli bir tapu senedinde Ayasofya, "Cami" statüsünde gözüküyor.
Meseleye dönersek, hele ki ülkenin kurucusuna bu denli ağır ithamlarda bulunmak, velhasıl onun kurduğu kurumun başında olan birisi olarak asla kabul edebilecek bir durum değildir. Diyanet'in din işlerine bakmadığı, daha doğrusu bakamadığı apaçık ortadır. Diyanet'in verdiği uyduruk fetvalardan öteye gidemez. Hususlardan biri ise Diyanet'e giden paradır. Diyanet'e aşırı derecede bütçe ayrılıyor. Âdeta din ile ilgisi olmayan bu kurumun, milyarlarca diye ifade edilen parayı alması kimlere yarıyacaktır ?
"Şükür edin" diyenlerin Mercedes model arabalara bindiği Diyanet, aça ne katacaktır ? Ne vahim ki, Diyanet din kurumundan öte, saçmalıklar yuvası olmuştur. Evet, bu hususta yapılması gereken; Diyanet'in reformize edilmesi, yeniden bir oluşum sağlamasıdır. Diyanet'in şayet var ise, tarikat ve cemaatlerden uzaklaştırılmasıdır.Çağdaş, kültürlü ve ahlâklı din adamları yetiştirmesi gerekiyor. Bu işin çözümü ancak böyle olur. Diyanet böylece verimli ve etkin bir kurum haline gelebilir.
Yorumlar
Yorum Gönder